top of page

İtaat ve İtiraz Arasında Sıkışmış Bir Toplum

  • Yazarın fotoğrafı: CÜNEYT KAHYAOĞLU
    CÜNEYT KAHYAOĞLU
  • 8 saat önce
  • 2 dakikada okunur

Biz ne tam olarak itaat ediyoruz, ne de tam olarak itiraz edebiliyoruz. Ne düzeni tamamen kabulleniyoruz, ne de onu değiştirecek cesareti gösterebiliyoruz. Arada kalmış, sıkışmış, yarım bırakılmış tepkilerle yaşıyoruz. Ve bu en yorucu hâl: Ne isyancı olabiliyoruz, ne de uyumlu.

Çocukken başlıyor bu çelişki. Okulda “sorgulayıcı olun” deniyor ama sorular cezalandırılıyor. Evde “fikrini söyle” deniyor ama fikrin “saygılı” olması bekleniyor. Sınırlar belirsiz, çizgiler gri. Sonra büyüyoruz ve bu belirsizliğin içine yerleşiyoruz. Sözde özgürüz ama özgürlüğümüzün nerede bittiğini kimse bilmiyor. En güvenli yol: susarak itiraz etmek.

Kafelerde, otobüs duraklarında, sokakta... Herkes bir şeylere kızgın. Sistemden şikâyet ediyorlar, kurallardan, liyakatsizlikten, adaletsizlikten... Ama aynı insanlar bir şey değişecekse “başkası yapsın” istiyor. Çünkü itiraz, bu ülkede asla bedelsiz değil. Bir bedeli var ve hiç kimse o bedeli ödemeye hazır değil henüz.

Bu yüzden tepkimiz “sözlü”, ama eylemsiz. Sosyal medyada “hak, hukuk, adalet” yazıyoruz, ama kapımızın önündeki adaletsizliği görmezden geliyoruz. Çünkü gerçek dünyada itiraz, bazen yalnız kalmak, bazen dışlanmak, bazen de işsiz kalmak demek. Öyle görünüyor ki bizler, itiraz edecek kadar öfkeli, itaat edecek kadar da ikna olmuş değiliz.

Bu da bizi yeni bir kimliğe itiyor maalesef: Alaycı ve umursamaz. Her şeyle dalga geçen ama hiçbir şeyi değiştirmeyen. Tepki veren ama eyleme geçmeyen. Eleştiren ama risk almayan.

Fakat itiraz da ciddi bir iştir, itaat de. Biz ikisinin arasında, yorucu bir denge kurmaya çalışıyoruz. Bir gün çok kızıyoruz, ertesi gün unutuyoruz. Bir gün sokağa çıkmak istiyoruz, ertesi gün dizi izliyoruz. Ruh hâlimiz: Geçici bir öfke, kalıcı bir çaresizlik içerisinde.

Devletin, ailenin, kurumların hep bir gölgesi var üzerimizde. “Bir şey olursa arkamızda durmazlar” korkusuyla büyüdük hepimiz. Bu yüzden ne zaman sesimizi yükseltsek, içimizden biri hemen susturur bizi: “Sus, durduk yere başına iş alma.”

Fakat en büyük sorunumuzda bu ya zaten. Evet, başımıza hiçbir şey gelmiyor ama hiçbir şeyde değişmemiş oluyor bu şekilde.

Bu yüzden bizim toplumumuzun ruhu tek cümlede gizlidir daima:

'Ne olur ne olmaz, bi dur bakalım...'

 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
Çapa 1
bottom of page