top of page

Karadeniz’in Kalbinden Gelen Çığlık: Bir Ağıt, Bir Başkaldırı

  • Yazarın fotoğrafı: Onur Şirin
    Onur Şirin
  • 3 Nis
  • 2 dakikada okunur

Onur Şirin’in kaleminden

Rüzgârın hırçın estiği, denizin bile asiliğiyle bilindiği Karadeniz…

Bir yanda yeşilin bin bir tonu, diğer yanda yoksulluğun, gurbetin ve unutulmuşluğun iç yakan kokusu. Bu topraklarda insanlar sadece yaşamak için değil, direnmek için doğar. Kazım Koyuncu'nun ve Volkan Konak'ın sesiyle yankılanan da budur işte: Hem gözyaşı, hem haykırış.

Bazı insanlar vardır, sesleriyle sadece kulaklara değil, yüreklere de dokunurlar. Kazım Koyuncu ve Volkan Konak, benim için işte o insanlardandı. Gençliğimin yoldaşları, düşünce dünyamın pusulası, yüreğimde yankılanan birer çığlık gibi… Onlar, sadece müziğiyle değil, duruşlarıyla, isyanlarıyla ve kucaklayan insanlıklarıyla da hayatıma yön verdiler.

Kazım’ın sesi, bir devrim fısıltısı gibi girdi kulaklarımıza.

“Ben artık başka bir şeyim, başka bir yerdeyim,” diyerek ne sadece bir sanatçı oldu ne de sadece bir Karadenizli. O, suskun bırakılanın sözcüsüydü. “Sistem umut vaaz ederken, onu elimizden alanlar” karşısında susmayan bir çığlık. “Bitmiyor derdim sıkıntım” derken yalnız kendini değil, dağın yamacında yaşayıp bir ambulansı beklerken can veren neneyi, köy okulunda sobanın başında titreyen çocuğu da anlattı.

Volkan Konak ise bu çığlığın sazla söylenmiş ağıtıydı.

Onun her türküsü bir mektuptu gurbete, bir dua idi dağlara. ‘Cerrahpaşa’da şehre sığınan halkın dramını, ‘Gurbet’te bir kamyon kasasında anasını arayan çocuğun hasretini yazdı. Ama o da Kazım gibi sadece ağlamadı. “Aleni Aleni” diyerek söyledi; halkına yalan söyleyenlere, aydın diye karanlık yayanlara karşı.

Karadeniz’in türküsü sadece hüzün değil, öfkenin de melodisidir.

Çünkü burada deniz de isyan eder, dağ da konuşur. Rüzgâr bazen ninni olur, bazen tokat gibi iner yüzüne. Bu yüzden Kazım Koyuncu’nun gitarında sadece nota yoktur; adalet vardır, eşitlik vardır. Volkan Konak’ın sesinde sadece aşk yoktur; göç vardır, ayrılık vardır, mahşere kadar süren bir sitem vardır.

Kazım gittiğinde yarım kaldık aslında…

Sesinin titreyen coşkusunu, adalet uğruna verdiği savaşı dinleyerek büyüdüm. O sustuğunda sadece müzik değil, vicdan da eksildi bu topraklardan. Ama içimde onun bir şarkısı hep çalmaya devam etti.

Şimdi ise Volkan gidiyor.

Her şarkısıyla yarayı sararken bir başka yaramızı da açan, acıyı hem dillendiren hem de omuza alan o güçlü ses… O da artık sahneden değil, kalpten konuşacak.

İki dağın iki eri… Biri artık rüzgârda, biri sisli dağlarda yankı olacak. Ve biz, geriye kalanlar, eksik kalan o cümlenin yükünü taşıyacağız.

Ne Kazım ne Volkan hiçbir zaman sadece "şarkıcı" olmadılar.

Onlar, Karadeniz’in hem sinesini yakan türküsünü hem yumruğunu sıkan öfkesini aynı anda taşıyan iki isyancıydı. Birinin sesi rüzgârda kaldı, diğerininki hâlâ dağlarda yankılanıyor. Ama ikisinin de yüreği bu halkla birlikte atmaya devam ediyor.

Ve şimdi, bu satırları okuyan sevgili dost, eğer bir gün Karadeniz'e gidersen; sadece manzarasına değil, ezgisine de kulak ver. Çünkü orada sana fısıldayan rüzgârda Kazım’ın adaleti, Volkan’ın ağıtı saklıdır.

Ve biz, onların bıraktığı yerden, yarım kalan türküyü tamamlamak için buradayız.

1 Yorum

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
Misafir
03 Nis
5 üzerinden 5 yıldız

Güzel olmuş ellerine sağlık

Düzenlendi
Beğen
Çapa 1
bottom of page