top of page

Toplumun Sessizliği Bozması Şart, Kurtuluşun Meclisinde Bir Konuşma

  • Yazarın fotoğrafı: Onur Şirin
    Onur Şirin
  • 24 Eki 2024
  • 3 dakikada okunur

Kurtuluşun Meclisinde Bir Konuşma? 1920’den 2024’e, Absürtlük Zirve Yaptı!

Düşünün, tarihler 1920'yi gösteriyor. Anadolu'nun dört bir yanı işgal altında. Düşman kuvvetleri İzmir’e dayanmış, İngilizler İstanbul'da, Fransızlar Antep'te. Tüm bu kaosun ortasında Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşlarıyla birlikte kurtuluşun planlarını yapıyor. "Ya istiklal ya ölüm!" parolasıyla yola çıkan Meclis, bir milletin bağımsızlık mücadelesini yönlendiriyor.

Ama hayal gücümüzü zorlayalım... Kurtuluş Savaşı'nın tam ortasında, cephedeki top sesleri meclisin içinde duyulurken, bir anda kürsüye hainin biri çıkıyor ve "Bir iki kelam edemez miyim?" diyor. İşte o anda zaman durmuş, evren durmuş olmalı. Atatürk'ün kaşları çatılır, İsmet İnönü elini alnına götürür, Fevzi Çakmak şoktan sandalyesinden düşer! Öyle ya, bağımsızlık için canını veren bir milletin meclisinde böyle bir sahne mi yaşanır? Bu kadar absürt bir şey olabilir mi? Kurtuluş Savaşı'nın başkomutanı Atatürk'ün gözü önünde böyle bir şeyin hayalini kurmak bile, zamanın en büyük fıkrası olurdu herhalde!

Tarihi biraz daha hafızamızda tazeleyelim... O dönemde Meclis’in kapısında "Vatan hainleri giremez!" tabelası asılıydı adeta. Meclis, milletin kalbiydi. Her bir milletvekili, milletin kurtuluşu için canını ortaya koymuştu. Elbette ki, vatanın bağımsızlığına kasteden kimseye yer yoktu. Şimdi hayal edelim ki, böyle bir kişi kalkıp orada bir konuşma yapacak. Olacak iş mi? Tabiî ki değil!

Şimdiki Zaman: Absürtlüğün Yeni Tanımı

Gelelim günümüze, yıl 2024. Gündem bir başka hararetli. Siyasi tartışmalar, seçimler, toplumsal kutuplaşma derken, birileri çıkıyor ve terörist başının TBMM'de konuşma yapmasını gündeme getiriyor. Gündem öyle bir hızla değişiyor ki, mizah anlayışımız bile buna yetişemiyor. Ancak bu kadar abes bir önerinin, ciddiyetle dillendiriliyor olması trajikomik bir duruma işaret ediyor. Sahi, hangi akıl tutulması bizi buraya getirdi?

TBMM’nin adı bile "Türkiye Büyük Millet Meclisi." Bu meclis, Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş, bağımsızlığı ilan etmiş ve bir milletin yeniden doğuşuna öncülük etmiş bir yer. Burada konuşacak olanların milletin menfaatini gözetmesi gerekirken, terörizme bulaşmış bir kişinin konuşma yapabileceği fikri kimin aklına gelir? Gerçekten, tarihî bilinci tamamen yok sayan bir zihniyetle karşı karşıya kalıyoruz.

Bu absürt öneriyi bir kenara bırakalım ve Atatürk’ün "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünü hatırlayalım. O dönemde egemenlik düşmana, ihanete ya da terörist başlarına teslim edilmeyecek kadar kutsaldı. Bugün de öyle olmalı, değil mi? Ne oldu da bu hassasiyet birdenbire unutuldu?

Bu noktada esas önemli olan, toplumun bu absürtlüğe karşı sessiz kalmaması gerektiğidir. Çünkü böyle uçuk fikirlerin ciddiye alınması, yalnızca tarihi bilince değil, aynı zamanda toplumsal vicdana da zarar verir. Sessiz kalmak, böylesi yanlış düşüncelerin yer bulmasına, hatta normalleşmesine neden olabilir. Oysa, Kurtuluş Savaşı’nda kanıyla, canıyla mücadele eden millet, bağımsızlığını bu kadar kolay teslim etmedi. Bugün de vatanın ve milletin onuruna sahip çıkmak, tarihe ve şehitlerin hatırasına saygı göstermek demektir.

Toplumun Sessizliği Bozması Şart

Toplum, böyle bir durumda sessiz kalamaz. TBMM, milletin iradesinin tecelli ettiği yerdir ve orada kimin konuşup kimin konuşamayacağını yine millet belirler. Terörist başına bu mecliste konuşma imkânı verilmesi gibi bir fikir, milletin hassasiyetlerine ve tarihi değerlerine doğrudan bir saldırıdır. Bu yüzden toplumun her kesiminden insanın sesini yükseltmesi, bu tür önerilerin karşısında durması gerekiyor. Gazi Meclis, teröristlerin ya da ihanetin kürsüsü olamaz, olmamalıdır.

Sessiz kalmak, bu absürt düşüncelere karşı tavır almamak, gelecekte çok daha büyük toplumsal yaralar açacaktır. Unutmayalım ki, "Bir milletin değerlerini kaybetmesi, geleceğini kaybetmesinden daha büyük bir felakettir." O yüzden, bu milletin kurtuluş mücadelesini hafife alan, tarihine ihanet eden böyle düşüncelere karşı, her birey sesini duyurmalı, bu yanlışa dur demelidir.

Kapanış: "İronik Tabela!"

Şimdi, bu gündemi mizahi bir dille ele almak gerekirse, TBMM'nin kapısına bir tabela asmayı teklif ediyorum: "Uçuk Fikirlerle Girilmez!" Gerçekten de tarihi ve mantığı zorlayan böylesine uçuk düşüncelerle siyaset arenasında dolaşmak, ancak bir kara mizah unsuru olabilir.

Neticede, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine ve o meclisin tarihsel misyonuna baktığımızda, terörizmin TBMM'de yeri olmadığını çok net bir şekilde görürüz. Tarih, bu ülkenin bağımsızlığı için kimlerin savaştığını, kimlerin hainlerle iş birliği yaptığını yazmıştır. İşte bu yüzden, bu tür önerileri ciddiye almak yerine, tarihe biraz saygı duymayı öğrenmemiz lazım. Mizah da bir yere kadar! Ama sessiz kalmak? Asla!

 

 
 
 

1 Yorum

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
Misafir
24 Eki 2024
5 üzerinden 5 yıldız

Kalemine sağlık.👏👏

Beğen
Çapa 1
bottom of page