Vanilyalı Gofret Sorunsalı
- CÜNEYT KAHYAOĞLU
- 2 Nis
- 2 dakikada okunur
Günümüz Türkiye’si, politik ve sosyal anlamda adeta bir absürd hikaye gibi. Hem gerçekliğini yitirmiş hem de algıyı gerçekmiş gibi savunan birbirinden çelişkili gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor. Sadece bir izleyici olarak bakmak neredeyse imkansız hale gelmişken, herkes kendisini bir kanaat önderi, önemli birer aktör gibi sunmanın çabasında. Siyaset, bir zamanlar somut ideolojiler etrafında şekillenirken, bugün daha çok anlık stratejiler, çoklukla da kişisel hesaplar etrafında dönüyor maalesef.
Son dönemde, Türkiyemizin siyasi arenasında yaşanan en büyük absürtlüklerden biri de, sürekli değişen vaatler ve sıkılıkla şekil değiştiren fikirler. Bu noktada, “söz verip tutmamak” davranışı, siyasetin temel yapısı haline gelmiş durumda. Her seçim dönemi, liderlerin ve partilerin vaatleri taze, önerileri cazip; fakat bir sonraki seçimde geçmişte söyledikleriyle çelişen vaatler ağızlardan çıkabiliyor, daha da ilginci kimse tarafından ‘‘aga bu nedir’’ de denilmiyor. Politikacıların vaatleriyle, gerçekler arasındaki uçurumun giderek daha belirgin hale gelmesi, adeta absürd bir tiyatro sahnesini andırıyor. Birçok siyasi liderin, bugünün sorularına verdiği cevapların, dünden farklı olması, halkın politik algısını ciddiye almamaları, kimsenin sorunu da değil belliki.
Sosyal medya ise bu absürlüğün en büyük öncüsü. Bir tarafta, toplumsal sorunlara çözüm öneren, diğer tarafta bu öneriyi yapanlara hakaret eden bir profil; yine bir tarafta daha özgür olmak ve onurlu olmak adına söz söyleyen, diğer tarafta bunu söyleyeni vatan haini ilan eden bir başka kafa… Sosyal medya, aslında gerçek gündemin çok dışında bir gerçeklik sunuyor. Kimi zaman bir video, bir fotoğraf, bazen de sadece bir tweet, ülkenin önemli gündem maddelerinden daha fazla yankı uyandırabiliyor. Bir anda milyonlarca sosyal medya takipçisi, birkaç saniyelik paylaşımlar üzerinden şekillenen “toplumsal gerçeklik” ile yüzleşiyor. Gerçekten, toplumsal olayların çoğu, sosyal medyada zirveye çıkmadan önce medyada yer bulamayabiliyor. Öyle ki bu durum, adaletin dahi sosyal medyada yer alma oranına göre harekete geçtiği bir mecraya sürekleniyor.
Sosyal medyanın bu gücü, aynı zamanda politik kutuplaşmaları da körüklüyor elbette ki. Bir “beğeni” üzerinden başlayan, kısa sürede kamplaşmalara dönüşen tartışmalar, ülke gündeminin aslında ne kadar kırılgan olduğunu da bizlere gösteriyor. Bu kutuplaşma, bir noktada toplumun farklı kesimleri arasında anlaşılmaz bir uçuruma dönüşebiliyor. Kendi bakış açısını tek doğru olarak kabul eden, alternatif görüşleri dışlayan bir anlayış, politik ve sosyal bağlamda onarılmaz bir tıkanma yaratıyor. Yani demem o ki; bir ‘’like’’ uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor.
Ancak bu absürd gerçekliği sadece politikaya ve sosyal medyaya indirgemek, bizi yanılgıya düşüreceği gibi, oldukça da dar bir bakış açısı sunar bizlere. Çünkü bugün, Türkiye’de sosyal yaşam, bir tür “normalleşmiş absürd” halini almış durumda ve o şekilde ilerlemekte. Toplumsal değerler, ekonomik durumlar, eğitimde fırsat eşitsizliği gibi temel meseleler, bir yanda ciddi şekilde tartışılırken, diğer yanda sadece yüzeysel tepkilerle geçiştirilebiliyor. Toplumun büyük bir kısmı, derinlemesine düşünmeksizin gündelik hayatını sürdürmeye devam ederken, her gün artan “gerçeklik” ile “algı” arasındaki farkın daha da derinleştiğini görmekte sorun yaşıyoruz hepimiz.
Sonuç olarak, Türkiye’nin bu absürd ortamı, yalnızca politik ya da sosyal bir olgu değil, aynı zamanda bir toplumsal yansıma. Şu anda yaşadığımız bu düzensiz, karmaşık ve bazen de mizahi olabilen dönüşüm, tarihçiler ve sosyologlar için gelecek yıllarda ilginç bir inceleme konusu olacaktır. Türkiye, hem politik hem de sosyal anlamda bir tür paradoksun içinde var olmaya devam ederken, belki de bütün bir toplum olarak cevabını bulmamız gereken asıl soru şu olabilir:
Herhangi bir marketten Vanilyalı Gofret almayı tercih etmediği için o kişinin hapse girmesi mümkün müdür?
Yorumlar